GAZNELİLER
Gazneliler Devleti, Türk ve Fars kültürleri arasında senteze yönelen bir
devlet olarak Türk devletleri tarihinde ayrı bir yere sahip bulunmaktadır. Oğuz
Türklerinin Kınık boyu tarafından kurulan bu devlet Ön Asya'da önemli bir konuma
sahip bulunuyordu. Müslüman olmayan Akhunlar'ın Hindistan'da iktidardan
düşmesinden 4 yüzyıl sonra başka bir Türk devleti yavaş yavaş bu bölgelerde
iktidarı ele geçirmeye başladı. Müslümanlığı daha başlarda benimseyen Gazneliler
dört yüzyıl sonra Hindistan ve yöresini ele geçirdiler ve bu büyük kıtada
ondokuzuncu yüzyılın ikinci yarısına kadar sürecek olan Türk egemenliğinin
temellerini attılar. Böylece Hindistan, Türk tarihinin Türkistan, Türkiye,
Mısır, İran, Doğu Avrupa gibi başlıca altı bölgesinden birisi durumuna geldi.
Gazneliler Devleti, Hindistan'ın Türkleştirilmesi açısından Türk tarihinde
önemli bir konuma sahiptir.
İlk Müslüman Türk devleti olan
Karahanlılar Devleti'nden sonra tarih sahnesine çıkan ikinci Türk Müslüman
devleti Gazneliler'dir. Başlangıçta, bulundukları yöre nedeniyle Gazneliler İran
kültürü etkisinde bir devlet kurmuşlardır. En geniş zamanında imparatorluk
olarak beş milyon kilometrekarelik bir alanı kapsayan Gazne Devleti, Afganistan,
Türkmenistan, Horasan, Kirman, Tahran Sin, Belucistan, Pencap, Racistan, Gucarat,
Ganj Vadisi, Kuzey ve Orta Hindistan gibi bölgeleri sınırları içine almıştır. Bu
bölgelere iki yüzyıldan fazla bir süre hükmeden Gazneliler kendi devirlerinin en
düzenli ve disiplinli hükümdarlığı olarak ön plana çıkmışlardır.
Devletin merkezi Gazne kenti olduğu
için, Gazneliler adı alınmıştır. Batı dillerinde ise bu devletin adı Gaznaviler
olarak geçmektedir. Merkezi olduğu devlete adını veren Gazne kenti denizden
ikibin beşyüz metre yükseklikte ve bugünkü Afganistan sınırları içinde kalan bir
yerleşme bölgesidir.
Türk devletleri içinde hükümdara ilk
kez Gazneliler zamanında padişah adı verilmiştir. Gazneliler ilk başlarda
Karahanlı devletine akınlar düzenleyerek öne çıkmışlar ve daha sonraları da
kazandıkları savaşlar sayesinde topraklarını genişletmişlerdir. Karahanlıların
zayıflaması Gaznelilerin yararına olmuş ve böylece bir Türk devleti silinirken
yerine yenisi geçmiştir.
Samanoğulları devletinin muhafız
alayında Alp Tekin adında, satın alınmış bir Türk kölesi bulunuyordu.
Yetenekleri ile kısa zamanda yükselen Alp Tekin kıta komutanlığından sonra hassa
komutanı oldu ve zamanla devletin yönetiminde egemen duruma geldi. Samanoğlu
hükümdarı, Alp Tekin'in baskısından kurtulmak için onu 961 yılının başında
Horasan'a vali tayin etti. Böylece Samanoğulları başkentinden uzaklaştırılan Alp
Tekin daha sonra tahtta meydana gelen değişikliğe itiraz etti. Alp Tekin'in
itirazı üzerine yeni hükümdar Nuh da onu görevinden azletti. Bunun üzerine Belh
kentine çekilerek Samanoğulları'nın gönderdiği orduyu yenen Alp Tekin, Gazne'ye
giderek orada hüküm sürmekte olan yerli hanedanı devirdi, kenti işgal ederek
Gazne'de bağımsız bir beylik kurdu. Alp Tekin 963 yılında Gazne'de ölünce eski
hükümdar Hint Prensi Lavik ayaklandı. Bu ayaklanmayı bastırmak için Alp Tekin'in
oğlu İshak, Samanoğulları'ndan yardım istedi. Bu isteğin sonucunda Gazne
beyliği, Samanoğulları'na bağlı bir duruma geldi. Ne var ki, Gazne beyliğinin
egemenliği gene eski Türk kölelerinden olan Bilge Tekin ile Sebük Tekin'in
ellerine geçti. Önce iktidarı ele geçiren Bilge Tekin kısa zaman içinde ölünce,
eski Hint sülalesinden Piri adlı bir kişi yeniden egemenliği ele geçirdi. Bu
durum üzerine ordusu ile Gazne'den uzakta olan Sebük Tekin geri dönerek Gazne
beyliğine egemen oldu. Sebük Tekin, Gazneliler Hanedanı'nın kurucusudur.
Sebük Tekin kısa zamanda Gazneli
beyliğini genişletmeye başladı. Zamanla Toharistan, Zabulistan, Gur ve
Belucistan'a kadar olan toprakları alarak Gazneliler devletini kurdu. 979
yılında Hindu İmparatorluğu'na karşı savaş açtı, onları yenerek Şamgan bölgesini
yağma etti. On yıl sonra yapılan ikinci bir savaştan sonra ise Gazneliler
devleti Hindistan'daki sınırlarını biraz daha genişletti. 994 yılında Horasan
valisinin ayaklanması üzerine Gazneliler'den yardım istenince, Sebük Tekin
ordusu bu ayaklanmayı bastırdı. Bu olay sırasında büyük oğlu Mahmud da büyük
başarılar göstererek sivrilmişti. Bu başarı üzerine Samanoğulları hükümdarı,
Sebük Tekin'e "Dinin yayıcısı" unvanını verdi.
997 yılında Sebük Tekin ölünce
Mahmud ile kardeşi İsmail arasında taht kavgası çıktı. Bunun üzerine Mahmud
ordusu ile Gazne'ye yürüyerek tahta çıktı. Tarihte Gazneli Mahmud adı ile anılan
bu büyük hükümdar tahta çıktığı zaman 28 yaşında bulunuyordu. Mahmud kardeşiyle
uğraşırken Horasan'da yeniden Samanoğulları egemenliği ellerine geçirmişlerdi.
Karahanlılar devleti 999 yılında Samanoğulları devletini yıkınca, Gazneli Mahmud
da tam bağımsız bir duruma gelmiş bulunuyordu. Bu olaydan sonra Abbasi halifesi
ile iyi ilişkiler kuran Mahmud 1000 yılında büyük bir tören ile taç giydi. Bu
tarihten sonra 1030 yılında ölene kadar savaş alanlarının birinden diğerine
koşan Mahmud yalnızca Hindistan'a 17 sefer düzenlemiştir, İslam devletleri
arasında ilk kez Sultan unvanını da kullanmış olan hükümdar Mahmud'dur. Mahmud
tüm yaşamı boyunca hiç yenilmemiş ve devletini zaferden zafere koşturmuştur. Ne
var ki, onun yerine gelenler yeterince güç gösterememişler ve devletin
zayıflamasına yol açmışlardır. Bu nedenle tarihte Gazneliler devleti yalnızca
Mahmud'un iş başında kaldığı dönem olarak da görülmüştür.
Gazne devletini içişlerine ve
Hindistan sorunlarına yönelten süreç yetersiz hükümdarların başa geçmesiyle
başlamış, Selçukluların ortaya çıkması sırasında devam etmiştir. Selçuklular
Türk dünyasını yavaş yavaş kendi sınırları içinde birleştirirken, Hindistan'da
ise Gur devleti kuruluyor ve böylece Gazneliler devleti tarih sahnesinden
siliniyordu. İran kökenli bir hanedanın kurduğu Gur devleti bir süre sonra
Gazneliler devletinin topraklarının büyük bir kısmında egemenlik kurdular.
Gazneliler denince akla gelen Sultan
Mahmud, devletini imparatorluk düzeyine çıkaran güçlü bir hükümdardı. Günümüzün
Pakistan devletinin temellerini atacak kadar Müslümanlığa sahip çıkan Mahmud,
tarihin en büyük cihangirlerindendir. Sahip olduğu savaş gücüyle Türk devletleri
tarihine önemli zafer sayfaları yazdırmıştır.
1001 yılında Hint seferlerine
başlayan Mahmud ilk seferinde Hindu kralını yenerek önemli ölçüde ganimetle
ülkesine döndü, ikinci seferinde Und kentini işgal ederek yağmaladı. Üçüncü
seferinde Bhatiya kenti racasını yendi ve bu yöreyi yağmaladı. 1005 yılında
Bottan kentine dördüncü sefer yapıldı ve bu bölgedeki putperestlere karşı savaş
açıldı, halkın Müslüman olması sağlandı. Mahmud, Moltan bölgesini alırken
Karahanlılar Horasan'ı işgal ettiler. Bunun üzerine Gazneliler geriye dönerek
Horasan'ı kurtardılar. Moltanlılar yeniden Hindu olunca Gazneli Mahmud da
beşinci seferini başlatarak bunların üzerine yürüdü. Aynı yıl içinde Pencap
racası tüm racaları Gaznelilere karşı birleştirirken Mahmud, gene ordusu ile,
bunların üzerine yürüdü ve böylece racalar bir daha toplanamayacak biçimde
dağıldılar. Yedinci seferde Norayanpur kenti yıllık vergiye bağlandı. Sekizinci
sefer Moltan üzerine yapıldı ve ayaklanan Karmatiler sindirildi. 1011 yılında
Gur kenti üzerine bir sefer yapıldı ve Gurlular yenilerek Müslüman yapıldı.
Afganistan'ın en dağlık yöresi olan Gur böylece kesinlikle Gazne devletinin
egemenliği altına giriyordu. Ne var ki, bir süre sonra güçlenecek Gurlular Gazne
devletini yıkarak yerini alacaklardı. Mahmud dokuzuncu Hint seferini Kaşmir
bölgesine yaptı ve yüklüce ganimet alarak oranın halkını da Müslüman yaptı.
Onuncu Hint seferinde kutsal Tanisar kenti ele geçirildi ve oradaki put yıkıldı.
On birinci seferinde Harzem ülkesine girdi ve burayı kendisine bağladı. On
ikinci Hint seferinde Cumna, Ganj, Mutra, Kaneva kentlerini ele geçirdi. On
üçüncü seferi sırasında Karahanlılar Horasan'a saldırdılar. Bunun üzerine geri
dönen Mahmud onları yeniden kovdu. Ondördüncü seferde Lokhot kalesi alınamadan
geri dönüldü. Onbeşinci seferde Kalinçar kalesi alınmak isteniyordu ama, yüklüce
ganimat karşılığında barış yapılarak geri dönüldü. Onaltıncı seferde en büyük
putun bulunduğu Sumnat kenti ele geçirildi, put parçalandı ve ganimetle dönüldü.
Onyedinci sefer ise Gazneli ordusunu arkadan vurmak isteyen nehir haydutlarının
üzerine yapıldı ve onlar yenilerek hazineleri alındı.
Hindistan seferlerinden sonra
Gazneli Mahmud'un son seferi Hazar Denizi güneyindeki Hamedan ve Rey bölgelerine
oldu. Bu yörelerde Müslümanlığa karşı olan Batıni cereyanlarının ağırlık
kazanması nedeniyle Mahmud buranın halkına bir ders vermek üzere yola çıktı. Bu
yörede oturan Türkmenler Gaznelilerin saldırısı karşısında dağlara çekildiler
ama Mahmud bunları yenerek oğlu Mesut'u buraya vali tayin etti. Bu seferden
dönerken hastalanan Mahmud Gazne'ye dönemeden sefer sırasında öldü.
Gazneli Mahmud'dan sonra yerine oğlu
Mesut geçti. Mesut İran'da fetihle uğraşırken bir grup kardeşi Mehmet'i tahta
geçirmek istedi. Bunun üzerine Mesut geri dönerek ordusu ile beraber Gazne'ye
girdi ve başa geçti. Mehmet buna karşı direnmek istediyse de pek bir şey
yapamadı. 1030 yılında Mesut Gazne tahtına oturdu. Mesut da babası gibi cengâver
yapılı bir hükümdardı. Bir seferi bitirmeden diğerine başlıyordu. Bütün
seferlere kendisi katılmamış, bazılarına komutanlarını göndermiştir. Önce Umman
krallığına daha sonra da Keşmir üzerine birer sefer düzenledi. Keşmir dönüşü
Tabaristan hükümdarının üzerine yürüdü ve bu yöreyi işgal etti. 1035'de Lahor
racası isyan edince buraya ordu gönderdi ve denetim altına aldı. Bir yıl sonra
babası gibi Hindistan'a büyük bir sefer düzenledi ve birçok toprakları ele
geçirerek kardeşi Mecdut'u Pencap valisi yaparak döndü.
O sıralarda güçlenmeye başlayan
Selçuklular Gazneliler devletinin en büyük sorunu oluyordu. Selçuklular
güçlendikten sonra Horasan içlerine doğru akınlara başladılar. 1035 yılında
Mesut Selçuklular üzerine bir ordu gönderdi. Gazneliler Selçukluları yendikten
sonra yağma ile uğraşırken Selçuklular yeni bir saldırı daha düzenlediler ve
Gaznelilere büyük zarar vererek geri çekilmelerini sağladılar. Bu zaferden sonra
Selçuklular yarı bağımsızlık elde ettiler. Mesut bu durumda hemen Selçukluların
üzerine yürüyeceğine yeni bir Hint seferi düzenleyerek Selçukluların
toparlanması ve güçlenmesi için zaman bırakmış oldu. 1037 yılında Mesut
Selçukluların üzerine yeni bir ordu gönderdi. Toparlanan Selçuklular
Gaznelilerin ordusunu yenerek geri püskürttüler. Bu zaferden sonra Selçuklu
orduları Horasan'ı tümüyle işgal ederek kendilerine bağladılar. Selçukluların
ilerlemesi üzerine Mesut 1039 yılında kendisi bir sefer düzenlemek zorunda
kaldı. Tuğrul ve Çağru Beyler kumandasındaki Selçuklu ordusu ile Gazneliler
Dandanakan bölgesinde karşılaştılar. Üç gün süren kanlı savaştan sonra savaşı
yitireceğini anlayan Mesut, Gazne'ye geri çekildi. Mesut toparlanmak ve
hazinelerini korumak için Hindistan'a doğru çekilmek istedi. Ancak Sind nehrini
geçtikten sonra köleleri ayaklanarak orduyu da beraberlerinde sürüklediler ve
Gazne hazinesini yağmaladılar. Mesut'u bir kaleye hapsederek gözleri kör edilmiş
olan Mehmet'i sultan ilan ettiler. Bir süre sonra Mesut öldürüldü. Sağlam yapılı
bir hakan olan Mesut, babası kadar akıllı değildi. Devletin gücünü yeterince
kullanamamış, emektar devlet adamlarını görevden uzaklaştırarak yalnız kalmıştı.
Tutarsız davranışları ile kumandanlarının bir kısmını da yitirince durumu
zayıflamıştı.
Babasının tahttan indirildiğini
duyan oğlu Mavdut derhal ordusu ile Belh'den Gazne'ye yürüdü. Amcası Kör
Mehmet'i tahttan indirerek babasının intikamını kumandanlardan aldı. Mavdut'a
karşı ilk olarak kardeşi Mecdut ayaklandı ama, kısa zamanda ölünce ayaklanma
yatıştı. Hemen arkasından Hidular geniş bir ayaklanma düzenlediler. Yeni Delhi
racası büyük bir ordu toplayarak birçok kaleleri ele geçirdi ve daha sonra Lahor
kentine yürüdü. Doğu'da Hint ayaklanması sürerken Batı'da da Selçuklular
ilerlemeleri sürdürüyorlardı. Mavdut ayaklanmaların üzerine komutanlarını
gönderiyor ve kendisi Gazne'de oturuyordu. Selçuklular 1045 yılında büyük bir
orduyu Gazne yakınlarında Büst kentine gönderdiler. Bu durumdan yararlanmak
isteyen Gurlular da ayaklandılar. Mavdut, Selçukluların üzerine Tuğrul adlı bir
komutanın yönetiminde Gazneliler ordusunu gönderdi. Gazne komutanı Tuğrul,
Selçukluları önce yendiyse de sonra onlarla birleşti. Daha sonra Basi Tekin
komutasında ikinci Gazne ordusu Büst kenti civarında Selçuklu ordusunu
durdurabildi. Ne var ki, bu durdurma geçici olarak gerçekleşmişti. Selçukluların
yeniden saldırıya hazırlanmaları karşısında sonunda Sultan Mavdut kendisi
Selçukluların üzerine yürüdü. Sultan yola çıkınca hastalandı ve Gazne'ye geri
dönmek zorunda kaldı. 1048 yılında da Gazne'de öldü.
Mavdut'un oğlu Mesut II küçük yaşta
tahta geçirildi. Sultanın reşit olmadığını ileri sürerek ayaklanan Mesut l'in
oğlu Ali kısa zamanda tahtı ele geçirdi, iki yıl boyunca Gazneliler devletini
yöneten Sultan Ali zamanında ortaya çıkan en önemli konu dağlarda yaşayan
Afganlıların ayaklanarak bir araya gelmeleridir. Afgan ayaklanması da Gazneli
devleti içindeki çöküntüyü hızlandırıyor ve devletin sonunu hazırlıyordu.
Mahmud'un oğlu Abdül Reşit
1051 yılında kendi komutası altındaki güçlerle sultana karşı bir hareket
başlatarak başarıya ulaştırdı. Çeşitli çatışmalardan sonra onu tahttan indirerek
başa geçti. Abdül Resifin sultanlığı döneminde Mavdut'un komutanlarından olup
kazandığı zaferden sonra Selçuklular ile birleşen Tuğrul yeniden ortaya çıkmış
ve kendisine Gazne devletinde saygı gösterilmiştir. Tuğrul yeni topladığı ordusu
ile önce Selçukluları yenmiş, arkasından ülkede çıkan bazı ayaklanmaları
bastırmış, birazcık güçlenince Gazne kentini basarak Sultan Abdül Resifi öldürüp
kendisini Gazne Sultanı ilan etmiştir. Gazneliler Tuğrul'un Sultan olmasını
benimseyince bazı karışıklıklar çıktı. Hindistan seferine çıkan Tuğrul geri
dönmek zorunda kaldı. Geri dönünce de hanedan
yanlılarınca öldürüldü.
Saltanat gasıbı Tuğrul öldürüldükten
sonra Gazne tahtına Mesut l'in oğlu Ferruhzat geçti. Bu sultanın zamanında
Gazneliler Selçuklularla savaşmayı sürdürmek zorunda kalmışlardır. Gazne ordusu,
Selçuklu Çağrı Bey ve onun oğlu Alp Arslan'ın saldırılarını başarıyla
püskürtmüşlerdir. Ferruhzat birçok savaştan zarar gören Zabulistan halkını
vergiden bağışık tutmuştur. Kısa zamanda sevilen bir hükümdar durumuna gelen
Ferruhzat 1059 yılında koleradan ölmüştür. Yerine oğlu Mesut III geçmiştir. Onun
döneminde de ülke içinde barış ve düzen sürmüş, Gazne orduları Hindistan
içlerine, Ganj nehrine kadar seferler düzenlemişler ve ganimetler
toplamışlardır. Mesut III zamanında Gurlular bağımsızlık için hazırlıklarını
gene sürdürdüler. 1115 yılında oğlu Şerzad başa geçtiyse de ertesi yıl kardeşi
Arslan tarafından öldürülmüştür. 1116 yılında Gazne tahtı Mesut lll'ün diğer
oğlu Arslan'a geçti. Bu iki kardeş arasındaki kavga sırasında üçüncü kardeşleri
Bahram Şah Selçuklu Hükümdarı Sancar'a sığınmıştır. Arslan Sultan, babasından
dul kalan Melikşah'ın kızı ve Selçuklu Sultanı Sancar'ın kızkardeşine hakaret
ettiğinden, Gazne ile Selçuklular arasındaki barış bozulmuştur. Sancar
Zabulistan'ı işgal ettikten sonra Gazne üzerine yürüdü. Gazneliler yenilince
Arslan Hindistan bölgesine çekildi. Sancar bunun üzerine Bahrem Şah'ı Gazne
sultanı ilan etti. Selçuklu ordusu çekilir çekilmez Arslan geri dönerek tahtı
Bahram Şah'ın elinden aldı. Sancar bunun üzerine ikinci kez Gazne'ye geldi ve
başkenti kuşatarak Arslan'ı öldürttü ve yeniden Bahram Şah'ı Gazne tahtına
oturttu.
Bahram Şah 1117 ve 1153 yılları
arasında başta kaldı. Ne var ki, artık Gazne devleti bağımsızlığını yitirmiş ve
Selçuklular'a bağımlı bir duruma gelmişti. Bahram Şah'ın bastırdığı paraların
üstünde halifenin adının yanında Sancar'ın da adı geçiyordu. Gazne devletinin
topraklarından yalnızca Hindistan bölgesi Selçukluların egemenliği dışında
kalmıştı. Aynı zamanda Gurlular da hızlı bir yükselme gösterdiklerinden Bahram
Şah fazla bir şey yapamıyordu. Ülke içinde karışıklıklar sürerken Hindistan
valisi de bağımsızlık isteyerek ayaklandı. Ayaklanan vali Bahlim ancak 1128
yılında Moltan yakınlarında kesin bir yenilgiye uğratılabilmiştir. 1135 yılında
Bahram Şah yıllık vergisini Selçuklular'a ödememeye kalkışınca Sultan Sancar
Gazne üzerine yeni bir sefer düzenlemiştir. Selçuklular'ın büyük seferi üzerine
Gazneliler yumuşamış ve yıllık vergilerini ödemeyi yeniden kabul etmişlerdir.
Selçuk seferinden hemen sonra da Gurlular büyük bir ayaklanma düzenlemişlerdir.
Gur ayaklanmasının nedeni, Gazne'ye
kaçmış olan Gur meliki Kutbettin'in Bahram Şah'ın emri ile öldürülmesidir.
Öldürülen melikin kardeşi Suri ordusu ile Gazne kenti üzerine yürüyerek 1148
yılında devletin merkezini ele geçirmiştir. Bahram Şah Afganlılar ve Kalaç
Türklerinden topladığı ordu ile Gazne'yi yeniden kurtarmış, Suri'yi de
yakalatarak idam ettirmiştir. Suri'nin yerine geçen kardeşleri Sam ve Alaaddin,
Gaznelilerle savaşı sürdürmüşlerdir. Bahram Şah'ın ordusu Zemindaver ovasında
Gurlular'a yenilmiştir. Sam yolda ölünce Alaaddin Gazne seferini sürdürmüş ve
kentin civarında ikinci bir savaşı da kazanarak Gazne’ye girmiştir. Alaaddin
Gazne'yi ele geçirdikten sonra halkı kılıçtan geçirmiş, kenti baştan aşağı yakıp
yıkmıştır. Bu durum üzerine Sultan Sancar Selçuklu ordusu ile Gazne'ye yardıma
gitmiştir. Selçukluların geldiğini gören Gurlular geri çekilmişler ve giderken
de Büst kentini yakıp yıkmışlardır. Selçuklular Gurluları kovalamışlar ve onları
yakalayarak yenmişlerdir. Selçuklular bu savaşta Alaaddin'i esir almışlardır
ama, bir süre sonra Sancar onu serbest bırakınca Alaaddin yeniden Gurluların
başına geçmiştir. Bu sırada Gurlu-Selçuk savaşından yararlanan Bahram Şah
yeniden Gazne'ye girmişse de aynı yıl içinde ölmüştür.
Onun yerine oğlu Hüsrev Şah geçti.
Alaaddin geri dönünce yeniden ordu topladı ve saldırı hazırlıklarına geçti. Eğer
bu sıralarda Selçuklu Sultanı Sancar Oğuzlar ile savaşında yenilerek esir
düşmeseydi gene Gazneliler'in yardımına gelecekti. Sancar dört yıl esir kaldı ve
serbest bırakılınca da öldü. Oğuzlar tüm ülkeyi hızla işgal ettiler ancak
Gurlular kendi ülkelerinde kalabildiler. Oğuzlar Gazne ülkesini işgal ederken
Hüsrev Şah'ın bunlara karşı koyabilecek gücü yoktu. Oğuzlar'ın saldırısı üzerine
Hüsrev Şah Hindistan'a çekildi ve Lahor kentinde 1160 yılında öldü.
Hüsrev Şah'ın oğlu Hüsrev Malik,
başa geçti. Malik, aynı zamanda son Gazne hükümdarıdır. 1187 yılına kadar Pencap
bölgesinde iktidarını sürdürdü. Gurlular Oğuzlar'ın hareketi sırasında dağlık
bölgeye çekilerek kendilerini koruduklarında zaman içinde güçlenmişlerdi. Bir
süre sonra ülkenin çeşitli köşelerine Gur akınları başladı. Bir süre sonra Gazne
kentini Gurlular Oğuzlardan aldılar ve Gur Meliki Alaaddin 1156 yılında ölünce
yerine geçen Seyfettin Oğuzlar ile savaşa başladı ama, 1162 yılındaki bir
savaşta yenilerek öldü. Bundan sonra Gurluların başına Şam'ın oğlu Gıyasettin
geçti ve Gurluların durumunu iyice güçlendirdi. Gurlular 1173 yılında Gazne
kentini Oğuzlar'ın elinden aldıktan sonra Gazne devletine son vermek üzere
Hindistan seferine çıktılar. Gaznelilerin Hindistan'daki ülkelerini yavaş yavaş
ele geçiren Gurlular son Gazne Hükümdarı Hüsrev Malik'i bir kalede kuşatarak ele
geçirdiler. 1187 yılında esir ettikleri Hüsrev Malik'i oğlu Bahram Şah ile
beraber Balarvan Kalesi'ne sürdüler ve bir süre sonra da orada öldürdüler.
Böylece Gur devleti Gazne devletinin yerini almıştır. Gazne devletinin yerini
alan Gurlular karışık bir aileydi, bu nedenle Gur devletini Türk devleti saymak
zordur. Gur devleti de bir süre sonra Harzemşahlıların istilası ile karşılaştı
ve parçalandı. Gurluların Hindistan dışındaki ülkeleri Harzemşahlar devletinin
eline geçti. Böylece Gur devleti de Gazne devletinin yazgısına uğramış oluyordu.
Hindistan'daki ülkeler ise Gur ordusunda görevli olan Türk komutanlarının eline
geçti. Böylece Hindistan'da Bihar, Bengal, Cavanpur, Malva, Gucurat, Kandeş,
Banmani gibi Türk devletleri ortaya çıktı. Bir süre sonra da bu küçük devletler
Delhi sultanlığının egemenliğini tanıdılar. Delhi İmparatorluğu'nda 1206
yılından Babür'ün geliş tarihi olan 1526 yılına kadar 34 Müslüman hükümdar
saltanat sürmüştür. Gaznelilerin Türkleştirdiği bu topraklarda daha sonra
değişik Türk devletleri ve hükümdarları egemen olmuşlardır.
Gazneliler'de Devlet Düzeni
Büyük kahramanlıklar ile kurulan
Gazneliler devleti şanssız ve onursuz biçimde sona erdi. Ancak egemenlikleri
sürseydi de, diğer devletler gibi Moğol ordularınca silinecekti. Fazla düzeni
olmayan istikrarsız bir devletti ve ulusal bir temele sahip olmayıp yalnızca
Gazneliler hanedanına dayanarak ayakta kalabiliyordu. Sürekli iç çatışmalar,
taht kavgaları, kuruluş yıllarında güçlü olan devlet yapısını giderek
çökertmişti. Köle askerlerin başlangıçta büyük kavgalar ile kurdukları
Gazneliler devleti temelde askeri bir düzene dayanıyordu. Devletin bürokrasisi
yoktu, her şey ordu düzeni içerisinde yürütülüyordu.
Temelinde kölelik bulunan devletin
ordusunda da kölelikten gelenler komutanlık yapıyorlardı. Eşit durumda bulunan
komutanlar seçimle aralarından birini şef yaparlar ve onun yönetiminde savaşa
giderlerdi. Şef seçilen komutan savaşta ölürse yerine benzer biçimde yenisi
seçilirdi. Gazneliler devletinde egemen olan askeri yönetimin ekonomik temeli,
Gazne bölgesi topraklarının önemli bir bölümüne el konulmasına dayanır. Askeri
şeflere ilkin arazi değil, arazinin geliri verilir, zamanla bu arazi askeri
şefin özel mülküne dönüşürdü. Kaynaklara göre savaşçılar tarımcı olur ve savaşçı
nitelikleri bu yüzden bir süre sonra azalma eğilimi gösterirdi. Sebük Tekin,
sultanlığı sırasında bu durumu düzeltmek istemiş ve orduya uygun görevin savaş
olduğunu, ordunun askerleri tarımcılığa başlarsa savaş alanlarında zafer elde
etmenin çok güç olduğunu ileri sürmüştü. Bir süre sonra da askerin özel mülk
yaptığı toprakları geri aldı. Karşılığında ise arazinin getirdiği geliri her
yılın başında peşin olarak hazineden ödemeye söz verdi. Asker savaşa hazır bir
durumda gelecek ve parasını alacaktı. Böylece Gazneliler devletinde askerlerin
feodal mülk sahipliğine geçmeleri engellendi.
Sayıları giderek artan Türk köle
meslek ordusunun beslenmesi ise ancak Hindistan'dan büyük ganimet getiren
seferler ile sağlanır. Hindistan' da Şii İsmaililerin Multan'da kurduğu küçük
devletler ve budist tapınaklar yağmalanır. Hindistan’da bol olan altın ve gümüş
ücretli köle askerlere dayanan Gazneliler devletinin ekonomik temelini
oluşturur. Gazne devleti Hint altın ve gümüşü ile zenginleşince düzenli bir ordu
kurar ve civardaki bölgeleri ele geçirmeye başlar. Öncelikle Horasan alınır.
Horasan verimli bir ovadır; bu bölgenin ürününe el konur ve halkından yıllık
vergi alınır. Zorla alınan ağır vergiler nedeniyle köylüler, Horasan yaylasını
bırakarak dağlık bölgelere ve kentlere göç ederler. Horasan'daki göçler bir süre
sonra Gazneliler devletinin gelirlerinin düşmesine neden olur. Müslüman halk
Gaznelilerin zorla ağır vergi almasını Bağdat'taki halifeye giderek anlatırlar.
Gazne askeri rejimi yalnızca yoksul halkı değil ama, Horasan'ın eşraf ve
zenginlerini de ağır biçimde vergilendirir. Horasan halkı zamanla göçebe
Türkler'den Gaznelilere karşı yardım isterler. Vergi toplayıcılar da katı
yöntemlerle çalıştırılır. Kendilerinden istenen vergiyi ödeyemeyen vergiciler
kalan kısmı kendi ceplerinden ödemek zorunda bırakılırlar. Vergiyi tamam
toplayamayan vergicinin mallarına el konulur, bunlar satılır ve parası ile eksik
vergi tamamlanarak hazineye ödenirdi. Vergi konusunda görevini iyi yapmayanlara
ağır cezalar verilir ve bunların elleri ile ayakları kesilirdi. Ailelerinden
kişiler rehin alınır, bazıları ise fillere ezdirilirdi. Vezir, devletin en üst
yetkilisi olarak vergi toplamanın da baş sorumlusudur. En çok para toplayan
vezir en gözde kişidir.
Gazneli Mahmud devletin kuruluş
dönemlerinde halktan çok vergi toplar ama, gene de gözü doymaz. Daha fazla vergi
isteyince bu kez vezirleri seferber olur. Vergi toplayamayanlar mahzenlerde
işkence ile öldürülür. Gizli servetleri söyletmek amacıyla yapılan işkenceler
Gazneliler devletinde çok gelişmiştir. Bu işi yapmak için özel olarak
konuşturucular çalıştırılmıştır. Vezirler sultanlar için çalışmak zorundadırlar,
kendilerini düşünürlerse hemen öldürülürlerdi.
Gazneli Mahmud'un yönetimine
tarihçiler aydınlanmamış despotizm adını vermişlerdir. Devletin üst kademesinde
bir danışma kurulu varsa da sultan kurul üyelerine danışmakla ya da onların
öğütlerini dinlemekle yükümlü değildir. Tümüyle askeri hiyerarşiye dayanılarak
kurulan devlet düzeninde ücretli köle askerlerin bağlılığı rejimin temelini
oluşturmuştur. Ücretli kölelerin devlete olan bağlılıkları geniş bir casusluk
örgütü ile denetlenir. Genellikle orduda şef komutanların yanlarına özel olarak
casuslar yerleştirilirdi. Gazneli Mahmud ile oğlu Mesut'un birbirlerine karşı
ayrı ayrı casus örgütleri kullandıkları tarih kaynaklarında belirtilmiştir. Baba
ile onun yerine geçecek veliaht arasında bile güvenin olmadığı bir ortamda
casusluk örgütleri çok etkin olmuşlar ve Gazneliler devletinin iç karışıklıklara
uğramasına, istikrarsızlıklar içinde bunalımlara düşmesine yol açmışlardır.
Askerler değişik etnik gruplardan
toplanmıştır. Çeşitli grupları birbirine karşı denge öğesi olarak kullanan
Gazneliler devleti eğer bir grup ayaklanırsa diğer grupları ayaklananların
üzerine göndererek düzeni sağlamakta idi. Türk tarihinin büyük vezirlerinden
sayılan Nizamülmük eserinde Gazneli Mahmud'u Selçuk sultanlarına ideal hükümdar
olarak göstermiştir. Ona göre, asker tek etnik gruptan olursa o zaman devletin
güvenliği tehlikeye girer. Asker çeşitli etnik gruplardan oluşursa birbirini
dengeleyerek ayaklanmaları önleyebilir. Etnik gruplar ayrı ayrı dinlenmeli,
hepsi bir araya gelmemelidir. Savaş zamanında ise gruplar arasında rekabet
yaratılmalı ve iyi dövüşen gruplara ödül verilerek yarışma havası
sürdürülmeliydi. Gazne ordusunda Karluk, Yağma, Kay, Türkmen, Çiğil, Hotanlı,
Oğuz, Hint, Afgan, Arap, Gürcü kökenli askerler bulunurdu.
Gazneliler devleti Prusya devleti
gibi bir ordu-devlet yapısında idi. Toplum, askerler ve asker olmayanlar diye
başlıca iki kesime ayrılıyordu. Sadık hizmet veren askerlere hükümdar bağışta
bulunur, ganimetlerden pay verirdi. Asker olmayan uyruklara ise pay verilmezdi.
Gazneliler devleti uyruğu olan vatandaşlarını iç ve dış tehlikelere, düşmanlara
karşı savunur, ama karşılığında onlardan koşulsuz bağlılık ve vergilerin
sızlanmadan ödenmesini isterdi. Halkın görevi savaşmak değil, çok çalışarak
vergi ödemekti. Hükümdar, adalet ve cezayı devlet adına yerine getirirdi ve
ülkede kesin buyruk sahibiydi. Ordu ise hükümdarın buyruklarını yerine getirir,
halkı düşmandan korurdu. Halkın hükümdar ve ordusundan korkması, boyun eğmesi
devlet ve toplum düzeni için zorunluydu. Böylesine bir anlayışın egemen
bulunduğu Gazneliler Devleti askeri ve despotik bir devletti. Devletin
kuruluşundaki rolleri gereği köle askeri komutanlar olanak ölçüsünde devlet
yönetimini ellerinde tutmaya çalışırlardı.
Devlete ekonomik kaynak sağlamak
amacıyla, Hindistan'da vergileri toplayan askeri şeflere dayalı tam bir yağma ve
sömürge düzeni kurulmuştur. Elde edilen gelirler ile büyük çarşılar, camiler,
saraylar ve hanlar yaptırılmıştır. Çok görkemli saraylarda Gazne hükümdarları
saltanat sürmüşlerdir. Tarihçilerin bir kısmı Gazneliler devletini gerçek
anlamda ilk Türk devleti saymaktadırlar. Oysa ordunun büyük bir kısmı Türk, geri
kalanı ise başka topluluklardandı. Devletin tüm nüfusu Türk değildi, çeşitli
toplulukların bir arada yaşadığı bir ülkede Gazneliler devleti hüküm sürmüştü.
Gazneli Mahmud ve oğlu Türkçeyi iyi bilir ve konuşurlardı. Ne var ki, daha
sonraları başa geçen sultanlar İran kökenli Samanoğulları gibi Fars kültürünün
ve dininin etkisinde kaldılar. Bazı hükümdarlar Türkçe bilmezler, Farsça
konuşurlardı. Sasaniler' den kalan bayramları devlet töreni ile kutlarlardı.
Gazneliler Kültürü
Gazneliler devleti sultanlar için
büyük saraylar yaptırırken bu büyük yapıların bir yandan da kültür merkezlerine
dönüşmesi için çalışıyordu. Gazne sultanları büyük bilginleri, sanatçıları ve
ozanları saraylara topluyorlardı. Öyle ki bir anda dörtyüz bilgin ve sanatçının
bir arada sarayda barındıkları gözlemlenmiştir. Gazneli Mahmud'un bilim ve
sanata önem veren bir kişi olması sarayda böylesine bir gelenek yaratmıştır.
Firdevsi'nin Şehname'sine Gazneli Mahmud az para verince ozan saraydan uzak
kalmıştır, İbni Sina ise Gazneli Mahmud'u despot olarak gördüğü için ülkeden
kaçmıştır. Devlet yönetimi Sünni'lerde olduğu için Şiilerin kitaplıkları
yakılır. Büyük Türk bilgini Biruni ile hocası Abd el Şamadi Harizm'den Gazne'ye
götürülerek hapsedilir, hoca asılır, Biruni ise bilgisinden yararlanılması için
affedilir. Bir yandan bilime ve kültüre saray düzeyinde önem verilirken diğer
yandan bu tür olayların görülmesi gibi çelişkili durumlar Gazneliler devletinin
iç istikrarsızlığının sonucudur. Gene de Gazneliler döneminde kültür ve sanat
adına çok şey yapılmıştır.
Gazneliler döneminden çok sikke
kalmıştır. Bu sikkelerin üzerinde Alp Tekin döneminden Hüsrev Malik saltanatına
kadar başlıca olaylar yeralmaktadır. Farvan'da Sebük Tekin'in bastırdığı
sikkeler dikkati çekmiştir. Vezin ve kıtalar açısından Hindu şeyhlerinin
sikkeleri taklit edilmiştir. Daha sonra Muhammed ve Mesut l de bunların
kullandığı süvari tipini almışlar ve süvarinin üzerine kendi isimlerini
koymuşlardır. Bazıları Arapça ve Sanskritçe olmak üzere iki dilde yazılmıştır.
Hint paralarının yanı sıra Abbasi halifelerinin bastırdığı paralar tarzında
dinar ve dirhem basımı da sürdürülmüştür. Selçukluların egemenliğine kadar bu
sikkelerin yapımı sürdürülmüştür.
Son yıllarda yapılan tarihsel ve
bilimsel araştırmalarda Gazneliler sanatının Selçuklu sanatına kaynaklık yaptığı
ortaya çıkmıştır. Böylece özellikle kökleri hakkında fazla bir şey söylenemeyen
Selçuklu figürleri yeni yeni aydınlanmıştır. Selçuklular ile Gazneliler arasında
mimari tezyinat açısından önemli benzerlikler ortaya çıkmıştır. Her ikisinde de
taş kullanılmıştır. Özellikle Anadolu Selçuklularının sanatındaki motiflerde
epeyce benzerlik bulunmaktadır. Gazne kazılarının en ilgi çekici buluntularından
biri mermer levha ve bir kapı kanadıdır. Ayrıca bol süslemeli levhalar da ortaya
çıkarılmıştır. Levhaların yüzeyi bir orta saha ve onu çeviren geniş bordürden
meydana.gelmektedir. Bordürün iki kenarında kırık dalgalı hatlar kesişerek
sekizgen bölümler ortaya çıkarmakta, bu bölümleri hayvan figürleri
doldurmaktadır. Hayvan figürleri arasında çoğunluk gri fonlardadır. Bundan başka
kanatlı aslanlar, üst köşede bir tavus kuşu ve filler göze çarpmaktadır.
Fillerin ucu püsküllü eyerleri vardır. Çoğu hayvan figürleri sakin yürüyüş
halinde ya da ön ayaklarını kaldırmışlardır. Fillerin ise sol ön ayakları arkaya
doğru bükülüdür. Gazne kabartmasındaki filler ile Konya surlarına ait bir
kabartmanın fil tasviri arasında büyük benzerlik bulunmaktadır. Benzer süslü,
püsküllü eyer ve baş koşumları vardır. Konya kabartmasında fili kovalayarak
boynuzunu ona batıran tek boynuzlu efsane hayvanı da Gazne kabartmasındaki
efsanevi yaratıklarla aynı dünyadan çıkmış izlenimi vermektedir.
Anadolu Selçuklularının kabartmaları iyice
incelendiğinde Gazne sanatının önemli etkileri bulunduğu görülmektedir. Gazne
kabartmalarında görülen insan başlı kuş figürlerine Konya'daki Selçuklu
eserlerinde de rastlanılmıştır. Bu figürlerin hepsinde gövde profilden, baş
cephedendir. Hayvan başları da iki sanat alanında da benzer biçimlerde ele
alınmışlardır. Gazne kazılarında çıkan çift başlı kartal Anadolu
Selçuklularından kalma eserlerde de görülmüştür. Sürünerek av peşinde giden
hayvan ile onun önünde başını geri çevirerek kaçan hayvan gene hem Gazne hem
de Anadolu Selçuklu sanat eserlerinde benzer biçimlerde kullanılmıştır.
KAYNAK:http://www.denizce.com/tdgazneli.asp