Attila Dönemi
Hunların başına
geçtiği zaman 40 yaşında olan Attila babası
Muncuk erken öldüğü için amcası Rua'nın yanında yetişmiş,
onunla birlikte tüm askeri seferlere katılmış, çeşitli kavimleri yakından
tanımak şansına sahip olmuştu. İyi bir imparator olan amcası Rua'nın yanında
devlet yönetimini, askerliği ve politikanın ilkelerini öğrenmişti. Attila yalnız
değildi. Koca ülkeyi kardeşi Bleda ile yönetiyordu. Eğlenceden
hoşlanan, enerjisi, gücü sınırlı olan Bleda, imparatorluğun yönetimini kardeşine
bırakmayı daha baştan benimsemişti. Ordu, devlet ve politika tüm yönleri ile
Atilla'nın elinde toplanmıştı. Doğu kanadının kralı amcaları Aybars
ile gene amcaları olan Batı kanadı kralı Oktar yerlerini
koruyorlardı. Bu nedenle Hun İmparatorluğu içinde herhangi bir iktidar savaşı
söz konusu değildi. Attila'nın koruması ile yönetimde11yıl kalan Bleda
daha sonra 445 yılında öldü.
Attila'nın başa
geçişinden sonra gelen Bizans elçilerine yeni hükümdar sınırda bir karşılama
düzenledi ve barış anlaşmasının ilkelerini onlara dikte ettirdi. Buna göre
Bizans artık Hunlara bağlı kavimlerle kesinlikle ilişki kuramayacaktı. Ayrıca
Bizans, kendine sığınan Hunları geri verecekti. Bizansın vergisi her yıl iki
misli alınacak ve ticaret ancak sınır kasabalarında yapılabilecekti. Hunlara
hemen geri verilen kaçakları Attila daha sınır kapısında astırdı. Bu olay,
Attila'nın adının bütün Avrupa'da dehşetle anılmasına neden oldu. Bundan sonra
Attila aylar süren uzun bir sefere çıkarak İmparatorluğun tüm sınırlarını
dolaştı ve ayaklanan kavimlerin üzerine yürüdü. Batı kanadının merkezi
Tuna kıyısında, Doğu kanadının merkezi de
Dinyeper havzasında kurulmuştu. 430 yıllarında Hun
egemenliği altında şu kavimler yaşıyorlardı.
1-
Germenler; Gotlar,
Suebler, Gedipler
2-
Islavlar; Antlar,
Venedalar, Sklavenler
3-
İranlılar; Alanlar,
Sarmallar, Neurlar, Baştarnalar
4-
Finler; Ugorlar, Çudlar,
Estler, Vidivariler
5-Türkler; Üçogur, Beşogur, Altıogur,
Onogurlar, Saraogurlar, Agaçeriler, Sabarlar
Yaklaşık olarak sayıları elliye
yaklaşan bu kadar çok kavim eski Türk devlet sistemine göre bir siyasal birlik
oluşturmakta, yabancı kavim ve zümreler ancak reisleri, şefleri ve kralları
aracılığıyla imparatorluğa bağlı bulunmaktaydı. Agaçerilerin
ayaklanması dışında tüm kavimler Hun egemenliği altında barış ve düzen içinde
yaşıyorlardı. Agaçeriler ayaklanması da Attila'nın büyük oğlu İlek
tarafından bastırıldı. Zaman zaman ortaya çıkan kavimler göçü nedeniyle yerli
halk bazen bunalıyordu. Yeni gelen kavimlerin yerli halkın elindeki ürünlere el
koymak istemesi de bazı karışıklıklara yol açıyordu. Romalılar ise
denetleyemedikleri köylü ayaklanması nedeniyle gene Hunların yardımını
istiyorlardı. Hunlar sürekli olarak denetimleri altında yaşayan kavimleri
izliyorlardı. En küçük bir sorun çıktığında Hun birlikleri orada oluyordu.
440 yılından sonra
Attila Bizans devletine karşı baskıyı artırdı. Bizans Kralı'nın
Hun kaçaklarına hoşgörülü davranması Attila'yı kızdırıyordu. Ticaret
ilişkilerinde Yunan tüccarları Hunları aldatıyordu. Ayrıca
Agaçeriler ayaklanmasında Bizans devletinin kışkırtıcı rol
oynaması da Hunların baskılarını artırmalarına neden olmuştu. Kuzey
Afrika'daki Vandal Kralı'nın Atilla'dan Bizans'a karşı
yardım istemesi de Hunların tutumunu değiştirmişti. Attila Trakya
üzerine yürümüşken Batı Roma devletinin aracı olması üzerine Hun orduları hızını
kesti. Bir köylü çobanın savaş tanrısı Ares' in kılıcını
bularak getirip Attila'ya teslim etmesi, Hunlar arasında dünyanın fethinin yakın
olduğu biçiminde yorumlandı. Bununla beraber Bizans'ın kaçakları geri vermekte
ağır davranması, yıllık vergi ödemede isteksizliği İkinci Balkan Seferi'nin
başlamasına neden oldu. Attila'nın yönetimindeki Hun orduları
yavaş yavaş iki koldan ilerleyerek tüm Trakya'yı işgal ettiler
ve Büyükçekmece önlerine kadar geldiler. Attila buraya gelen
Bizans elçilerini kabul etti. Yapılan anlaşmaya göre yıllık vergi üç katına
çıktı ve Bizans 6000 libre savaş tazminatı
ödemeyi yükümlendi. Bizans için en ağır koşul yıllık vergiydi. Her yıl bu kadar
altının toplanması imparatorluğun gücünü aşıyordu. Bizans İmparatoru bu zor
durumdan kurtulmak için Attila'ya bir suikast düzenledi. Ancak Attila bu durumu
ortaya çıkardı ve Bizans İmparatoruna ağır bir mektup göndermekle yetindi. Çünkü
bu sıralarda artık Attila Batı Roma İmparatorluğu'nun üzerine yürümeye
hazırlanıyor ve haraca bağladığı Bizans devletini ciddiye almıyordu. Hun dış
politikası da ağır ağır değişiyordu.
Batı Roma İmparatorluğuna en son
destek 439 yılında yapılmış ve bu tarihten sonra ilişkiler
kesilmişti. Batı Roma Başkomutanı Hunların değişen politikalarını izliyor ve bir
Hun saldırısına hazırlanıyordu. Aetius bunun için tüm barbar
kavimlerle anlaşmaya varmıştı. Attila da yeniden çıkan köylü ayaklanmasıyla
ilgileniyor, Roma'ya karşı Vandallarla işbirliği olanaklarını
araştırıyordu. Roma İmparatorluğu ile birlikte tüm barbarlar da savaşacağı için
bu durumda çok iyi hazırlanmak gerekiyordu, iki yıl içinde Attila hazırlıklarını
tamamlayınca önce Roma'ya politik bir saldırı düzenledi. Roma Prensesi
Honaria'yı zevceliğe kabul ettiğini ve bunun karşılığında
imparatorluğun yarısının yönetim hakkını istedi. Romalılar önceleri durumu
oyaladılar, ama sonra olumsuz tutumları belirlenince Hunlar Roma seferine
çıktılar. 451 yılında Orta Macaristan'dan
Batı'ya doğru yola çıkan ikiyüz bin kişilik Hun
ordusunun yarısı Türk, diğer yarısı da bağlı kavimlerin
askerlerinden meydana geliyordu. Geçtikleri yerleri zaptederek ilerleyen Hun
orduları Paris yakınlarında Orleans'a
vardıklarında Roma orduları ile Aetius da
buraya gelmişti, iki ordunun karşılaşması Attila'nın manevrası
nedeniyle Champagne ovasında oldu. Tam bir gün süren ve her iki
tarafın da ağır zarar gördüğü bu savaşta kimin kazançlı çıktığı belirlenemedi.
Batılı tarihçilerin zamanımıza kadar
Hun ordusunun bu savaştan sonra geri çekildiğini ileri sürmelerine karşın, son
araştırmalar savaş günü akşama doğru Roma ordusunun dağıldığını ve başkomutan
Aetius'un bile Hun ordusu içine düştüğünü belgelemektedir.
Gotlar ve Franklar da hemen savaştan
çekilmişlerdi. Attila, Galya içlerine
yürüyerek Roma ile Galya'nın bağlantısını da kesmişti. Roma ordusunun
dağılmasına karşın Attila, orduları ile düzenli biçimde bir aya yakın bir sürede
imparatorluğun merkezine döndü. Roma komutanının gözden düşmesi de
yenilgilerinin bir göstergesiydi. Nitekim bir yıl sonra Hunlar yeniden Roma
saldırısına geçtiklerinde Romalıların ortaya çıkaracak bir ordusu kalmamıştı.
Attila 452'de Alpleri geçerek yüz bin kişilik
ordusu ile Venedik bölgesine indi. Roma Sarayı çok endişelendi,
hemen barış kararı alarak elçi heyeti gönderdi. Papa araya
girerek Türk başbuğundan tüm Hıristiyanlık dünyası adına
Roma'yı bağışlamasını istedi. Roma'yı yıkmaktan çekinen Attila,
anlaşma sonrasında ülkesine dönerken Doğu Roma gibi
Batı Roma İmparatorluğunu da kendi devletine bağladığına inanıyordu.
Şimdi sıra Sasani devletine gelmişti. Bu devletin de Hun
İmparatorluğu'nun koruması altına alınması ile artık Hunlar dünya egemenliğini
gerçekleştirebileceklerdi. Ne var ki, Attila 453
yılında öldüğü için bu seferi gerçekleştiremedi.
Attila'nın ölümünden sonra karısı
Arıkan'dan doğan üç oğlu, sırasıyla llek,
Dengizek ve Irnek babalarının yerini
tutamadılar, imparator olan llek ayaklanan Cermen
kavimleri ile savaşırken yaşamını yitirdi. Çok cesur ama kafası çalışmayan
Dengizek yeniden imparatorluk birliği için savaşırken bir
Bizanslının kılıcı ile öldü. Irnek ise bu savaşlara katılmamış,
kardeşlerinin ölümünden sonra artık Ona Asya'da tutunmanın
zorluğunu anlamış ve savaşlarda yorgun düşen Hunların büyük kısmı ile
Karadeniz'in batı kıyılarına dönmüştü. Irnek,
yönetiminde Hunların önce Güney Rusya düzlüklerinde görünen,
sonra Balkanlarda ve Orta Avrupa'da birer
devlet kuran Bulgarlar ile Macarların
oluşumunda büyük rol oynadıkları anlaşılmaktadır. 4. yüzyılda
Hunlara Volga'dan Batı'ya doğru rehberlik eden
sihirli geyik efsanesinde Hunlarla
Macarlar kardeş gösterilmiştir. Ayrıca Doğu Macaristan'da
yaşamış olan Sekellerin Hunların çocukları olduğu hakkında
ciddi sayılabilecek kanıtlar vardır. Attila'nın ölümü Avrupa'da
bir bakıma Hunların da gerilemesini başlatmıştır. Bağlı kavimler yavaş yavaş
ayaklanmışlar ve Hunlara karşı yeni birlikler meydana getirmişlerdir. Bu büyük
Türk İmparatorunun yitirilişi bir anlamda imparatorluğun çöküşünü de
başlatmıştır.
Attila için Hunlar
çok büyük bir cenaze töreni düzenlediler ve savaş oyunları ile başlayan bu tören
günlerce sürdü. Attila'nın seferleri, savaşları ve yaşamı bir efsane
yaratmıştır. Attila doğaüstü sayılabilecek kadar güçlü bir insandı. Dünya
tarihinin en büyük ordu komutanı ve devlet kurucularındandı. Halkı arasında
tanrısal bir güce sahipti. Oğulları bile babalarının gözlerine bakamazdı. Hunlar
üstün nitelikli imparatorlarını tanrı gibi taparcasına seviyorlardı. Attila'nın
güç ve başarıdan ileri gelen ünü tüm Avrupa'yı titretmişti.
Attila çok hassas bir insandı. En küçük bir şeye kızdığında hemen savaş ile
tehdit ederdi. Böylece birçok yeri ve istediklerini savaşsız alabilmişti. Diğer
kavimlere ve onların başındaki yöneticilere karşı tutumu sert ve kabaydı. Savaşı
çok sevmekle beraber gene de aklını kullanır ve bu akılcı tutumuyla
istediklerini elde ederdi.
Attila kültür ve sanata da çok önem
vermişti. Okumuş insanlara büyük saygı gösterir ve bunları önemli makamlara
getirirdi. Kentleri, sanat eserlerini yakıp yıkmaktan kaçınırdı. Gotlar
ve Vandallar gibi Roma'yı yıkmaktan çekinmiş, bu kentin çok
yakınına geldiği halde anlaşmayı yeğlemiş ve geri dönmüştü. Büyük törenlere
sahne olan sarayı çok ihtişamlı döşenmişti. Bu parlak çevrede bile Attila
sadeliği severdi. Giyimi de sade ve temizdi. Hunların geleneksel süslerinden
hoşlanmazdı. Fazla eğlenceyi sevmez ve gülmezdi. En büyük eğlencesi avlanmaktı.
Ne yazık ki, falcılara çok inanırdı. Onların söylediklerinin etkisi ile küçük
oğluna büyüklerden daha fazla önem vermekteydi. Ama onun bu tutumu ölümünden
sonra kargaşalıkların çıkmasına ve imparatorluğun sarsılmasına yol açtı. Fallara
ve hurafelere inandığı için Attila zaman zaman zayıf davranırdı. Falcıların
etkisiyle, yanına kadar geldiği Roma'yı ve İstanbul'u
almaktan çekindi. Roma'yı ele geçirdikten az sonra ölen Alarik'in
sonunu düşünerek Roma' nın işgalinden kaçınmıştı.
Batı Hun İmparatorluğu'nun tarihi
sürekli savaşlar ve efsanelerle geçtiğinden ve bu bölgede birçok barbar kavim
yaşadığından kalıcı kültür ve sanat eserleri pek verilememiştir. Orta Avrupa'da
yapılan kazılarda bazı toprak eşyalar çıkmıştır. Hunların bu eserleri günümüzde
Avrupa müzelerinde görülebilir. Hunlarda, genel çizgileri ile Orta Asya'dan
ve Büyük Hun İmparatorluğundan kalma step kültürü egemendir.
Batı Hunlarında da Doğu Hunlarına benzer
sosyal ve kültürel bir yaşam söz konusudur. Bozkır kültürü Hun
kültürünün çekirdeğini oluşturmaktadır. Batı Hun İmparatorluğu'nun ekonomik
yaşamı da kendinden önceki göçebe devletlerinki gibidir. Hayvancılık ana
uğraştır. Ganimet sağlanması, tarım, avcılık, balıkçılık da diğer ekonomik
uğraşlardır. Hunlar'a ait arkeolojik buluntuların çoğu Macaristan'da
ortaya çıkarılmıştır. Bunun nedeni de Batı Hun İmparatorluğu'nun Tuna
bölgesinde kendisine merkez kurmasıdır. Güney Rusya'da kurulan
imparatorluk daha sonraları Macaristan'da üslenmiştir.
Segedin civarında
bulunan Hun mezarları imparatorluğun kültürel yaşamı hakkında genel bir kanı
vermektedir. Bu kazılarda altına dayanan süslemeciliğin çeşitli örneklerine
rastlanmıştır. Huni biçiminde ayaklı kurban kazanları Hun kültüründe önemli bir
yer tutar. Bu tür kazanları minyatür biçimlerde yaparak ölülerle beraber
mezarlara gömmüşlerdir. Mezarlarda bulunan altın kazanlar da kurban kazanlarıdır
ve Batı Hun kültürünün Orta Asya kültürü ile yakın bağlantısını göstermektedir.
Hunların süsleme sanatında o dönemde İran'da egemen olan
Sasani işçiliğinin geniş etkileri vardır. Hunlar ayrıca
Avrupa'da ilişkiye girdikleri kavimlerden de kültür açısından
etkilenmişlerdir.
Hunlarla ilgili kazılarda, kurban
kazanlarının yanı sıra irili ufaklı gümüş kayışlar, keramik eserler, altın ve
gümüşten süs eşyaları, çeşitli tokalar, altın taçlar bulunmuştur. Buluntulara
göre Batı Hun İmparatorluğu'nda altın ve gümüş işçiliğinin ileri düzeyde olduğu
Orta Asya'da görülen toprak ve keramik işçiliğinin sürdürüldüğü anlaşılmaktadır.
Ancak Hunların kültür ve sanat yaşamlarının diğer yönleri pek açıklığa
kavuşmamıştır.
Büyük Hun İmparatorluğunun
dilini tarihçiler Türkçe olarak kabul etmektedirler. Bu dilde
bazı Çin ve Moğol etkileri de vardır. Batı
Hunları ise göçebe bir devlet kurduklarından ve yerleşik bir
yaşam düzenine sahip olmadıklarından dilleri biraz karışıktır. Ne var ki temel
olarak onların dilinin de Büyük Hun İmparatorluğundan geldiği söylenebilir. Batı
Hun İmparatorluğunun egemenliğine giren kavimler değişik yerlerden gelmişlerdi
ve kendi dillerini koruyorlardı. Bu durumda kavimlerin dilleri ile, Orta
Asya'dan gelen Hun dili karışmaya başladı. Batı Hun
İmparatorluğunun devlet ve yönetici kademesi ise kesinlikle Büyük Hun
İmparatorluğunun dilini kullanmıştır. Hun halkı ise yaşadığı bölgeye göre oranın
kavimleri ile etkileşim içinde farklı farklı lehçeleri kullanıyordu. Devletin
üst kademesinin geleneksel Hun dilini koruyabilmesine karşılık, Hun halkı
giderek bu dilden uzaklaşmıştır. Avrupa gibi yeni bir kıta Hunların yaşam
biçimlerini, geleneklerini etkilemiş, zamanla da değiştirmiştir.
Asya'dan Avrupa'nın içlerine kadar
gelerek büyük bir imparatorluk kurmuş olan Hunlar göçebelikten vazgeçmedikleri
için birkaç yüzyıl sonra geldikleri gibi geri dönmüşler ve Avrupa'da yerleşik
bir kültür oluşturamamışlardır. Bu nedenle de günümüzde yapılan kazılarda çok
sayıda Hun eserine rastlanmamaktadır. Batı Hun kültürünü anlamak için, Büyük
Hun imparatorluğunun sosyal ve kültürel yaşamını incelemek zorunludur.
KAYNAK:http://www.denizce.com/tdbuyukhun.asp