BÜYÜK
HUNLAR
Hunlar İç Asya'da ortaya çıkan ilk büyük Türk devletini
kurmuşlardır. Sağladıkları büyük askeri güç ile tüm Asya'yı kaplayan geniş bir
imparatorluk kurmuşlardır. M.Ö.III. yüzyılda ortaya çıkan
Hunların daha sonraları Avrupa'da Roma İmparatorluğu sınırlarına kadar
ilerledikleri bilinmektedir. İç Asya'da ortaya çıkan bu büyük göçebe kavim, Çin
kaynaklarında Hiung-nu olarak anılmaktadır. Çin yazarları onları bu adla
andıkları gibi onlar da buna benzer bir biçimde kendilerini adlandırıyorlardı.
Bu kavimin Moğol olduğunu ileri sürenler varsa da kaynakların
çoğunluğunda Türk oldukları belirtilmektedir. Yaşam biçimleri, savaşçılıkları,
gelenekleri ile Hunlar tam bir Türk boyu özelliği göstermektedirler. Bizans
yazarları Hunları Herodot'un andığı eski çağ kavimlerine
benzetirler.
Asya Hunları adı tarihte ilk
kez M.Ö.318 yılında yapılan Kuzey Şansi savaşında geçer. Daha
önceki tarihsel bilgiler sonradan yapılan araştırmalarla sağlanmıştır.
Çinlilerin Hunları bir anlamda kuzeyde yaşayan barbarlarla bir tuttukları
kaynaklarda gözlemlenmektedir. Kuzeyde ve kuzeybatıda daha sonra Hunların
yerleşme alanlarında sürekli hareket halinde bulunan kavimler arasında
Jung ve Ti kabileleri önemli bir yer tutmuşlardır.
Bunları, daha sonraları tarihçiler, Hunlar arasında saymıştır. Bu kollektif ad
altında ilerde Hunlara bağlı olarak birçok kavimin yer aldığı görülmektedir. Ne
var ki, tarih bilimi tüm kuzey kavimlerini kesin olarak saptayamamıştır.
Hunların Çin kaynaklarına
girmeleri, Çin sınırlarından içeriye doğru yaptıkları sürekli
akınlar yüzündendir. Çin sınırlarından içeri giren bu kavimler gittikleri
yerleri yağma ederek yakıp yıkmışlardır. Ayrıca Çin prensleri ve hanedanları
birbirlerine karşı giriştikleri savaşlarda, genellikle kuzeyde oturan Hunların
yardımını istemişlerdir. Hunların Çin tarihinde ortaya çıkmalarının bir büyük
nedeni de Çin'de sürüp giden iç savaşlardır. Ayrıca Çin'in dağınık olan iç
durumu da Hunların bu ülkeye sürekli akın yapmaları için elverişli bir ortam
yaratmıştır. Hun saldırıları sonucunda Çin ülkesinde bulunan beş krallık yıkılıp
gitmiştir. Ayakta kalan krallıklar arasında rekabetin devam etmesi karşısında
Hunlar Çin'e yeniden saldırmak durumunda kalmışlardır. Hun saldırıları sonucunda
Chou Hanedanı çökmüş ve ortada yalnızca Tis
Hanedanı kalmıştır. Bu hanedan giderek güçlenmiş ve Hunların yardımıyla Çin'de
güçlü bir merkezi krallık kurmuştur. Bir süre sonra bu hanedanın da çökmesi
üzerine bölgede Hun etkinliği artmış ve Hunlar sonraları Kore'den
Aral Gölü'ne kadar uzanan büyük bir imparatorluğu kurma
olanağına kavuşmuşlardır.
İmparatorluğa Doğru
Hun İmparatorluğunun asıl
yönetici öğesini meydana getirenler Türk boylarıydı. Türklerin
yanı sıra Moğollar ve Tunguzlar gibi diğer
Orta Asya kavimleri de bu imparatorluk içinde yer almışlardır. Bu devlette orman
kavimleri olan Moğolların veya Tunguzların değil, bozkır kavmi olan Türklerin
kültürü egemen olmuştur. Devletin hanedanı Türk, kullandığı dil
de Türkçe idi. Türkçe'den gelen "Hun" adı adam, insan ve halk anlamına
geliyordu. Mongoloid ırkla ilgisi bulunmadığı anlaşılan Hunların kurdukları
devlet ve uygarlığın tarihi M.Ö.2500 yılına kadar uzanmaktadır.
Kansu ve Şensi bölgeleri Hun uygarlığının ana
merkezidir. Hunlar genellikle, av, hayvancılık ve tarımla uğraşmışlardır.
Büyükbaş hayvan yerine at yetiştirmişlerdir. Hunlar daha sonraları Türkler diye
adlandırılan boyların ilk atalarıdır.
Hunlar genelde göçebe bir kavim
olduklarından yalnızca Çin'e değil, Asya'nın tüm bölgelerine göçler ve akınlar
yapmışlardır. Onların bu hareketli ve savaşçı yaşamları nedeniyle kurdukları
devlet kısa zamanda büyümüş ve Türklerin ilk kurduğu imparatorluk durumuna
gelmiştir. Savaşçı bir yapıya sahip bulunduklarından o dönemde yaşayan hiçbir
ulus Hunların akınlarını durduramıyordu. Bitip tükenmeyen Hun saldırılarından
bıkan Çinliler, sonunda kurtuluşu, ülkelerini çevreleyen Büyük Çin Seddi'ni
yapmakta buldular. Hun devletinin ilk kurucusu Teoman'dır.
M.Ö.220'de başa geçen ilk Hun hakanı Teoman o zamana kadar
dağınık yaşayan Hun boylarını merkezi bir yönetim altında toplayarak Hun
devletinin ilk kurucusu olmuştur. Teoman'ın kuruculuğundan sonra başa
Mete geçmiştir. Mete babasının kurduğu devleti kısa zamanda başardığı
fetihlerle imparatorluğa dönüştürmüştür. Başa geçiş sırasına göre Hun hakanları
şunlardır.
1. |
|
Teoman |
M.Ö.220-M.Ö.209 |
2. |
|
Mete |
M.Ö.209-M.Ö.174 |
3. |
|
Lao-Şang |
M.Ö.174-M.Ö.160 |
4. |
|
Kung-Sin |
M.Ö.160-M.Ö.126 |
5. |
|
Iti-Sie |
M.Ö.126-M.Ö.114 |
6. |
|
U-vey |
M.Ö.114-M.Ö.105 |
7. |
|
Ousiuliu |
M.Ö.105-M.Ö.102 |
8. |
|
Kiuliu-hou |
M.Ö.102-M.Ö.101 |
9. |
|
Tçietiheu |
M.Ö.101-M.Ö.96 |
10. |
|
Houloku |
M.Ö.96-M.Ö.85 |
11. |
|
Houyenti |
M.Ö.85-M.Ö.68 |
12. |
|
Hiuliukiu |
M.Ö.68-M.Ö.60 |
13. |
|
Voyenkiu |
M.Ö.60-M.Ö.57 |
14. |
|
Houhansie |
M.Ö.57-M.Ö.31 |
15. |
|
Feoutchou |
M.Ö.31-M.Ö.20 |
16. |
|
Seuhiaijo |
M.Ö.20-M.Ö.12 |
17. |
|
Tcheyajo |
M.Ö.12-M.Ö.8 |
18. |
|
Outchou |
M.Ö.8-M.S.13 |
19. |
|
Ouloijou |
M.S.13-M.S.18 |
20. |
|
Houthouulh |
M.S.18-M.S.46 |
21. |
|
Pounou |
M.S.46-M.S.66 |
22. |
|
Yeou-lieou |
M.S.66-M.S.87 |
23. |
|
Yu-chukieu |
M.S.87-M.S.92 |
Çin'e Yöneliş
Teoman ve Mete'den sonra başa
geçen imparatorların Türkçe isimleri bilinmemektedir, çünkü hepsi Çin
kaynaklarından öğrenilmiştir. Çin kaynaklarında Mao-Dun olan
Mete işbaşına geçtikten sonra Hun İmparatorluğu'nun yükselme
dönemi başlar. Devletin kurucusu Teoman oğlunu öldürtmek için
bir başka bölgeye sürer, ne var ki, Mete gittiği yerde güçlü
bir ordu kurarak geri döner ve babasını öldürerek imparator olur. Mete
başa geçince önceleri doğuda yaşayan kavimler ondan çok şey istediler, örneğin
karısını, atını ve bir miktar toprağını. Bunun üzerine Mete "Halka ait olan şey
verilmez" diyerek Doğu seferine çıktı ve Doğu'da yaşayan tüm kavimleri yenerek
kendi imparatorluğuna bağladı. Doğu'da durum sakinleşince, bu kez Batı'ya
yöneldi ve Batı topraklarını da aldı. Böylece Çin Seddi'nin
kuzeyinde kalan tüm bölge Hun İmparatorluğu'nun eline geçmiş oldu. Daha sonra
Mete Kuzey bölgesine döndü ve o yöreleri de sırasıyla egemenliği altına aldı.
Bunun üzerine Hun İmparatorluğu'nun civarında yaşayan bazı beylikler
kendiliklerinden Mete'nin egemenliğini benimseyerek Hun İmparatorluğu'nun
sınırları içine girdiler. Ülkesini hemen her yönde genişleten Mete, bundan sonra
büyük bir Çin seferi için yeniden hazırlanmaya başladı.
Bu sıralarda Çin'de Han
Sülalesi dönemi başlamıştı. Bu dönem M.Ö.206-220
yılları arasında sürmüştür. Çin'de Kaoti imparator olmuş ve
Tai eyaletinin başına Han Kralı unvanı ile Sin'i
getirmişti. Mete Maji kentine saldırarak Çin seferine başladı.
Sin bunun üzerine Hunlara teslim oldu. Mete ilerleyerek Çin'in içlerine girdi ve
imparator Kaoti ile savaşa başladı. Hunlar Çinlilerden sayıca az olmalarına
karşın Mete savaştan zaferle çıktı. Çin İmparatoru Mete'nin karısından yardım
istedi ve onun aracılığıyla kaçarak canını kurtardı. Hun akınları bu savaştan
sonra da sürdü. Çin kralı, yeni bir sefere hazırlanmak istediyse de yakınları
onu bu düşünceden vazgeçirdiler ve daha sonra görüşmelerle Çin-Hun barışı
gerçekleşti. Çin kralı, bir cariyesini Mete'ye gönderdi ve her yıl, belirli bir
oranda gıda yardımında bulunmayı yükümlendi. Bu barış üzerine Mete, uzun bir
süre Çin ülkesini rahat bırakarak yeniden Batı'ya döndü. Sırasıyla Tibet
ve Tibet'in güneyinde yaşayan kavimler imparatorluk sınırları içine alındı.
Şamo Çölü ve Lop Gölü çevresindeki halk
korunmaya alınırken, İrtiş ve İli ırmakları
boyunca yaşayan halklar Hun egemenliğine girdiler. M.Ö.177
yılına kadar süren bu zaferler sona erdiğinde Hun İmparatorluğu'nun sınırları
Kore ve Japon denizinden Volga nehrine
kadar ulaşıyor ve Sibirya'nın güneyi de bu devletin sınırları
içinde yer alıyordu. Mete, Orta Asya'da yaşayan Hint-Avrupa asıllı Yüecileri
de yerlerinden sürerek bu bölgeyi tümüyle Türkleştirdi. Bu seferler sonunda Mete
Han, Asya'da yaşayan tüm Türk kavimlerini merkezi bir otorite ve tek bir bayrak
altında birleştirmeyi başardı. Ayrıca Moğollar, Tunguzlar, Tatarlar ve
Çinlilerin büyük bir kısmı da Hun imparatorluğu sınırları içinde yaşamaya
başladılar.
Türk
Tarihinin Öncüsü Hunlar
Mete Han (Mao-Dun) M.Ö.174
yılında öldüğü zaman, mülki ve askeri örgütü iç ve dış politikası, ordusu ve
dini, kültür ve sanatı ve en önemlisi gelişmiş toplum yapısıyla. Büyük Hun
İmparatorluğu Orta Asya'da ilk Türk İmparatorluğu olarak kurulmuş bulunuyordu.
Mete'den sonra başa geçen imparatorlar devletin bu yüksek düzeyini korumaya
çalıştılar. Daha sonraları başa geçen bir Hun imparatorunun Çinli prensesle
evlenmesi devletin zararına oldu. Hun merkezinde Çinli prensesin korunması
görevinden yararlanan Çinli diplomatlar, ülkenin her yerinde özgürce
dolaşabiliyorlar ve Türk kavimleri arasına ayrılık tohumları saçarak ülkede
bölünmeye yol açacak kışkırtmalar yapıyorlardı. Ülkeye getirilen Çin ipeği,
devletin ileri gelenleri arasında lüks zevkleri ön plana geçirdi. Babası ve
dedesi ölçüsünde asker yapılı olmayan İmparator Tanhu zamanında
devlet iktidarında zayıflıklar görülmeye başlandı. Bu durumun yaratıcısı olan
Çinliler devletin içten çökmesi için her şeyi yaparken, bir yandan da sınır
boylarında Hun topraklarına saldırılar düzenliyorlardı.
Türk tarihinin öncüsü olan
Hunlar zamanında Türkler, derlenip toparlanmışlar ve dağınık yaşamaktan
kurtulmuşlardı. Hele Mete Han gibi büyük örgütçü ve asker bir devlet adamına
sahip olmak o dönemde Hunların en büyük şansı olmuştu. Mete zamanında genişlik
bakımından Hun İmparatorluğu İran, İskender ve
Roma İmparatorluklarını geçerek dünyanın en büyük devleti oldu.
Tüm doğal zorluklara karşılık Mete, döneminin en büyük askeri olduğunu kazandığı
zaferler ile kanıtlamıştı. Hunlar kurdukları geniş devlet ile Yakın ve Uzakdoğu
arasında bir tarih köprüsü oluşturmuşlardı. Arkeolojik araştırmalar sonunda Orta
Asya'da bulunan eski kalıntılar Hunların zengin bir ekonomik ve ticaret yaşamına
sahip olduklarını göstermektedir. Dünyanın çeşitli ülkeleri ve kavimleriyle her
türlü ekonomik ve ticari ilişki kuran Hunlar zamanında İpek Yolu oluşturulmuş ve
durgun Orta Asya topraklarına ekonomik canlılık kazandırılmıştır.
Hunlar ve İpek Yolu
Daha sonraları Çin, bu
İpek Yolu'nun denetimini eline geçirmek için Hun bölgesine saldırılara
başlamış, milat sıralarında Türk ve Çin orduları bu yolun denetimi için birçok
kez savaşmışlardır. Casusluk yapan diplomatları aracılığıyla Çinliler, yavaş
yavaş Hunların askeri sırlarını öğrenmişler ve ordularını ona göre
yetiştirmişlerdir. Çinlilerin yeni kurdukları ordu Hun yöntemleri ile daha
başarılı sonuçlar alırken Hun orduları da yenilmeye başladılar. Çin orduları bir
yandan kuzeyde Hun akınlarının önüne geçerken, diğer yandan da İpek Yolu'nun
denetimini yavaş yavaş ellerine geçirmişlerdir.
Hunlar devrinde Türkler
çoğalmışlar ve Orta Asya'nın kalabalık kavimlerinden olmuşlardır.
Altaylar ve Tanrı Dağları'ndan sonra Sibirya
ve Baykal Gölü bölgeleri de Türkleştirilmiştir. Buralarda
yaşayan Moğol toplulukları ise doğu bölgelerinde yaşamaya
zorlanmışlardır. Hun devrine ait iskeletlerin antropolojik incelenmesi, bu
durumu yansıtmaktadır. Türklerin beyaz ırktan oldukları ve hiçbir biçimde
mongoloid bir iz taşımadıkları yapılan incelemelerden sonra anlaşılmıştır. Mete,
Orhun kıyılarına kadar gelen Tunguzları daha
sonraları doğu bölgelerine sürmüştür. Değişik boyların kenar bölgelere
yerleştirilmeleriyle Orta Asya tam bir Türk ülkesi olmuştur.
Hunlar, Kore'den
Karadeniz'e kadar olan bölgeye barış ve düzen getirmişlerdir.
Mete, Çin İmparatoru'na yazdığı bir mektupta, egemenliği altında bulunan
kavimlerin hepsinin barış ve refah içinde yaşadıklarını açıkça belirtmiştir. Üç
yüz yıldan çok bir süre tarih sahnesinde kalan Hun İmparatorluğu'nun son
dönemlerinde bu durum değişmiştir. Çin saldırıları ve entrikaları ile devletin
zayıflaması, barış ve refah düzenini sarsmış, Çin sınırında yaşayan Türkler Çin
saldırıları sonucunda melezleşerek Hun birliğinden kopmaya başlamışlardır. Hun
ordusunun giderek zayıflaması sonucu akınlar da durmuştur. İmparatorluğun zengin
topraklarının dış saldırılara uğramasıyla gelir azalmış, ülke yönetimi
sarsılmıştır. Çinden vergi ve hediye olarak sağlanan ekonomik destek azalmıştır.
İç huzursuzluk yöneticilerle diğer kesimlerin arasındaki ilişkileri bozmuş, Çin
Hun hanedanı üyelerinden bazılarını kendine çekmiş ve iç kavgaları
desteklemiştir.
İki kardeş, Hohanye
ve Cici zamanında Hunlar ikiye ayrıldılar. Hohanye'nin Çin
uyruğuna girme düşüncesi üzerine Cici kendisine bağlı birliklerle ülkenin
batısına doğru çekildi (M.Ö.54). Bir yandan Çin ile uğraşarak,
bir yandan da o bölgede yaşayan diğer kavimlerin direnmelerini kırarak
Çutalas ırmakları düzlüğünde bağımsız bir devlet kurdu. Ne var ki, bu
Orta Asya Hun Devleti fazla uzun sürmedi. Batı'ya doğru Hun göçlerini adım adım
izleyen Çin ordularından başka bazı Türk boyları da yeni devlete karşı çıktılar.
Cici'nin yeniden surlar ile çevirerek yaptırdığı Hun başkenti çeşitli
saldırılarla yıkıldı. Cici ile beraber hanedanı yokedildi.
Hunlar Arasında Bölünmeler
Hohanye ve
oğulları Çin Seddi'nin kuzey bölgelerinde, Hunlara bir yüzyıl
kadar imparatorluk yaptılarsa da, Çinin baskılarına dayanamadılar. M.S.II.
yüzyılın başlarında, Asya Hunları birbirlerinden ayrı üç devlet
görünüşündeydiler.
1. Balkaş Gölü
çevresinde Cici Hunlarından arta kalan halk,
2. Barköl
bölgesinde Kuzey Hunları,
3. Kuzeybatı Çin
sahasında Güney Hunları.
Kuzey Hunları'ndan, eski Hun
merkezi civarında kalanlar 155 yılına doğru Siyenpiler
tarafından Batı'ya itilerek göçe zorlandılar. Güney Hunları da kendi içlerindeki
çatışmalar yüzünden yeniden ikiye bölündü. Giderek baskısını artıran Çin,
M.S.220 yıllarında bu toprakları ele geçirdi. Bununla birlikte
Asya Hunları M.S.V. yüzyıla kadar dağınık biçimlerde
varlıklarını sürdürdüler. Asya Hunları sonraki yıllarda Çin'in çeşitli
bölgelerinde kısa ömürlü küçük devletler kurdular. Çin sahasında Hun siyasal
yaşamı ortadan kalktıysa da, Hunlar Cici iktidarının
yıkılmasından sonra Aral Gölü'nün çevresine dağılarak o bölgede
yaşamlarına devam ettiler. O bölgede var olan diğer Türk boyları ile birleşerek
çoğalan Hunlar, iklim değişikliği ve kuraklık nedenleriyle Hazar Denizi'nin
kuzeyinden Avrupa'ya doğru göç ettiler.
Hunlarda Devlet Yönetimi
Mete'nin oluşturduğu kavimler
federasyonu, ilk göçebe Türk İmparatorluğu olarak Asya
topraklarında kurulmuştur. Devlet, soyluluk derecesine göre hiyerarşi içine
girmiş boy ve budun topluluğuna dayanırdı. İmparatora Büyük Tanhu
adı verilir ve Tanhu'ya bağlı bir hassa birliği bulunur, bu birlik aracılığıyla
tüm ülke yönetilirdi. Tanhu ve ailesi ülkenin en iyi sürülerine sahip olup, bu
sürüler gene ülkenin en iyi otlaklarında beslenirdi. Tanhu'nun karargâhında bir
merkez bürokrasisi gelişmişti ve saray bürokrasisinde okumuş Çinliler
kullanılmıştı. Askeri yönetimde, Çin'e karşı savaşırken bile Çin'i bilen
Çinliler danışman olarak çalıştırılmıştı. Hun İmparatorluğu, Türkler arasında
ilk kez devlet niteliği gösteren bir birlik oluşturmuştu.
|
|
Bozkırda, pek uzak
köşelere dağılmış boyların yönetimi için boylar sol ve sağ olarak
bölünürlerdi. Askeri örgütlenmede de sol ve sağ ayırımı uygulanır, sol
genellikle sağa üstün tutulurdu; çünkü güneşi yücelten Türkler'de yüz güneye
çevrilince sol güneşin doğduğu yerdir. Hunlar'da bu durum sol bilge
elig ve sağ bilge elig olarak adlandırılırdı. |
Bunlar sol ve sağ kanat
krallarıydı. Sol bilge elig Büyük Tanhu soyundandı ve veliahttı. Aynı zamanda
sol ve sağ orduların komutanı da sayılan bu iki elig sağ ve sol boyların
yönetimi ile ilgiliydi. Bunlar genellikle Tanhu'nun kardeş ve oğullarıydı. Çoğu
düşman olan zorla bağımlı kılınmış bulunan boy ve budunları yönetebilmek için
sağ ve sol eliglerin küçük oranda da olsa doğrudan kendilerine bağlı bir askeri
güce ve büyük sürülerini otlatacak insanlara gereksinmeleri vardı. Bunu, onlara
ayrılmış boy ya da budun yerine getirirdi. Göçebe sistemde toprak değil, boy ve
budun paylaşılır, toprak ikinci planda kalırdı. Yerleşik feodal sistemde ise
paylaşılan topraktı. Eligler bu çekirdek ordu ve boya dayanarak öteki özerk
boyları yönetirlerdi. Onların hemen altında sağ ve sol doğru kralları vardı ki,
Hunlar bunlara dört köşe adını verirlerdi. Daha alt köşede de altı köşe adını
alırlardı.
Hunlar'da Tanhu'nun boyundan
başka ayrıcalıklı ve soylu sayılan dört boy daha bulunurdu. Çin kaynaklarına
göre bu boyların ikisi sağda-batıda, ikisi de
solda-doğudaydı. Bu soylu boyların, Doğu'ya ve Batı'ya doğru göç
etmeleri, onların da beylerinin önderliğinde bağımlı boyların yönetimine
katıldıklarını gösterir. Bu soylu boylardan hepsinin Tanhu soyuna akraba
oldukları belirtilir.
Ordu yalnızca soylu boyların ve
köle olmayan özerk boyların sağlayacağı askerlere dayanmazdı. Savaşta yenilen ve
köleleştirilen boylar da aynı biçimde asker sağlamakla yükümlüydü. Bu nedenle
Mete Han bozkırda yüzyıllar boyu kullanılacak ve Cengiz
Han zamanında geliştirilecek olan onlu düzenleme sistemini
geliştirmişti. Ordu, her birinin başlarında şefleri bulunan 10,100,1000 kişilik
bölümlere ayrılmıştı. Onbaşı, yüzbaşı, binbaşı, tümenbaşı deyimleri bu
düzenlemeden ileri gelmekteydi. Bu birlikler boylar çerçevesinde
gerçekleştirilirdi. Büyük aile 10, boy 100,
budun ise 1000 asker sağlamakla yükümlüydü.
Bazen bu rakamlar boyların ve budunların durumlarına göre değişmeler
gösterebiliyordu. Bu türlü birimler Tanhu'nun, ili 24 changa
ayırmasıyla bütünleşebilirdi. Tepede sol ve sağ eligler ve her iki kanatta da
onbirer askeri şef vardı. Toplam sayıları iki elig ile birlikte 24'tü. Bu 24 şef
içinde kağan soyundan gelen prensler ile büyük askeri şeflerin
karmaşık bir hiyerarşisi bulunmaktaydı. Şefler derecelerine göre az çok
kalabalık bir askeri birliğin komutanı olurlardı.
Diğer yandan, askeri sistem
mülki yönetimin de temelini oluşturmaktaydı. Bu sistem akrabalığa dayalı sistemi
yıkarak merkeziyetçi bir yönetim getirmişti. Hun devletinde boylar merkeziyetçi
bir yapıda yaşamışlardı. Askeri şef, genellikle komuta ettiği askerlerin beyi
idi. Bazen, kavim kökünden kopmuş askeri şefler kullanılmışsa da, yöresel beyler
yönetimindeki boy örgütlenmesi ve boy dayanışması eskisi gibi olurdu. Barış
zamanında bir boyun askerleri geleneksel beyinin yanında çobanlık yapardı. Hem
beylerine, hem de beylerinin aracılığıyla Hun devletine vergi öderdi. Boylar
sistemi ile Hun devletinin yönetim düzeni geniş ölçüde birbirine girmiş ve
özdeşleşmişti. Hun devlet örgüsü kavim sisteminin üzerine akıllıca örtülmüş bir
örtüydü. Düzenli toplanan bir kurum olmamakla beraber boy ve budunların
işleriyle imparatorluğun politikası arasında eşgüdümü sağlamak için zaman zaman
toplanan kurultay kağan ailesini, büyük askeri şefleri, boy ve budun beylerini
biraraya getirirdi. (Kagan'ın otoritesi ve kurultayın gücü konusundaki
bilgilerimiz genel düzeyde ve yetersizdir.) Ekonomik işler ve askeri seferler
iyi gittiği sürece Tanhu ve devlet güçlü görünürdü. Çin ve Türkistan yiyecek
göndermeyince devletin ve imparatorun durumu sarsılır ve bu durumda, bağımlı
yaşayan boy ve budunların merkeze karşı ayaklandıkları sık sık görülürdü. Eldeki
bilgilere göre Hun devleti, vergi ve asker sağlamakla yetinen ve bağımlı boy ve
budunların iç düzenlerine pek az dokunan, ince bir bürokrasiye ve hiyerarşik
biçimde sıralanmış boy ve budunlara dayanırdı. Köle durumundaki boylar bile
vergi ve hizmet yükümlülükleri dışında özerkliklerini korurlar ve kendi ekonomik
uğraşlarını sürdürürler, kendi hayvan sürülerini yetiştirebilirlerdi. Bozkırda
bir süre sonra boylardan birisi büyüyerek diğerlerine egemen olurdu. Efendi-köle
ve boy ilişkisi bir sömürü düzeninin varlığına karşın geçici bir durumdu. Boylar
içindeki gelişmeler, soylular ve karabudun ilişkisi önemli ve anlamlıydı.
Nitekim, Tunguzlar örneğinin gösterdiği üzere, köle boyların beyleri ve ileri
gelenleri de, Hun beyleri ve askeri şefleri arasında yer alırdı.
KAYNAK:http://www.denizce.com/tdbuyukhun.asp