Pera Müzesi
Suna ve İnan Kıraç çiftinin paha biçilmez koleksiyonlarıyla kurulan Pera Müzesi,
ziyaretçilerine uzun bir Doğu-Batı masalı anlatıyor...
Suna ve İnan Kıraç çiftinin
yıllardan beri biriktirdiği paha biçilmez eserlerle hayat bulan Pera Müzesi,
kapılarını sanatseverlere açtı. İlk günden yüzlerce İstanbullunun akınına
uğrayan müze; 3700 metrekarelik alana yayılan galerileri, daimi sergi salonları,
oditoryumu, kafesi ve hediyelik eşya dükkânıyla İstanbul’un en gözde sanat
mekânlarından biri olacak...
"Bu Eserler
Türkiye’nin Malı"
Tepebaşı’ndaki Odakule’nin
hemen yanı başında bulanan, yakın zamana kadar da Bristol Oteli olarak
tanıdığımız müze binası, 1893’te mimar Achille Manoussos tarafından inşa edildi.
Ancak geçen yıl, depreme dayanıksız olduğu tespit edilince, ön cephesi dışında
tamamı yıkıldı ve mimar Sinan Genim tarafından uluslararası standartlarda,
çağdaş bir müze olarak yeniden yapılandırıldı; Pera
Müzesi olarak...
İnan Kıraç,
eşiyle birlikte yıllar içinde sahip olduğu koleksiyonları bir müzeye
dönüştürmelerinin hikâyesini şöyle anlatıyor: “Olanaklarınız ve zamanınız
elveriyorsa; başlangıçta yavaş yavaş, evinizi, çalışma odanızı güzel nesnelerle
-güzelden öte, bir anlamı, bir derinliği, bir geçmişi olan nesnelerle-
doldurmaya başlarsınız.
Dünyanın en zor,
en yorucu işini yapsanız ve onlarla ilgilenecek yeterli zamanı bulamasanız bile,
akşam eve döndüğünüzde ya da çalışma masanızda işinizi bırakıp bir an arkanıza
yaslandığınızda; bu sanat eserleri sizi yavaşça kendi dünyalarına çeker,
düşündürür, avutur, dinlendirir, mutlu eder. İnsanın yaradılışının belki de en
güzel yanlarından biri olan ve ne yazık ki sık sık ortaya çıkmayan ‘paylaşma’
içgüdüsü, bu değerleri sanat meraklıları, bilim adamları, gençler ve çocuklarla
paylaşma arzusu, günden güne büyür ve sizi bazı kararlar almaya zorlar. İşte
Pera Müzesi’ni kurma ve aile koleksiyonlarımızı özel bir müzede, geniş
kitlelerin kullanımına açma düşüncesi, böyle bir gelişmenin sonucunda ortaya
çıktı. Bu eserler Türkiye’nin malı oldu artık. Özlediğimizde sizler gibi gelip
burada göreceğiz ve böylece tatmin olacağız."
İki ‘Ağır’ Sergi...
Birinci katta,
iki sabit koleksiyon sergisi yer alıyor. İlki, İnan Kıraç’ın “İddialıyız, böyle
bir koleksiyon dünyada yok” dediği ‘Anadolu Ağırlık ve Ölçüleri’ sergisi.
Koleksiyon bine yakın objeden oluşuyor. Alışveriş, arazi ölçümü, mimarlık,
kuyumculuk ve eczacılık gibi çeşitli alanlarda tarih öncesi çağlardan günümüze
kadar Anadolu’da kullanılmış başlıca ölçü ve tartı aygıtlarını barındırıyor.
Daha çok Anadolu’nun İslam çağlarına yoğunlaşan koleksiyona, yelpazenin bütününü
görebilmek amacıyla önceki dönemlere ait örnekler de alınmış. Dönemler ve
yöreler arasındaki ilişkilerin, dönüşümlerin ve sürekliliklerin görüldüğü,
kronolojik bir düzenleme ile sergilenen koleksiyon, başlı başına bir müze...
İkinci sergi ise,
Suna Kıraç’ın 400 parçalık ‘Kütahya Çini ve Seramikleri’ koleksiyonundan
derlenmiş.
'Kaplumbağa Terbiyecisi' Bu Müzede
Bilindiği gibi,
Suna Kıraç’ın kız kardeşi olan Sevgi Gönül ve eşi Erdoğan Gönül yakın bir zaman
önce vefat etmiş; onların biriktirdiği resimlerin önemli bir bölümü de Suna ve
İnan Kıraç Koleksiyonu’na aktarılmıştı. Bundan dolayı müzenin ikinci katına
‘Sevgi ve Erdoğan Gönül Galerisi’ adı verilmiş. İşte bu salonda, 18. yüzyıldan
20. yüzyıla kadar Avrupalı oryantalist ressamların ortaya koyduğu 300’ü aşkın
eserden oluşan bir koleksiyon sergilenecek. Temalı bölümlemeler halinde...
Koleksiyondan derlenen ilk sergi, ‘İmparatorluktan Portreler’ adını
taşıyor.Sergide; sultan, şehzade ve elçi resimleri ile değişik dönem ve
sınıflardan kadın ve erkekleri betimleyen yaklaşık 60 resim var. Salonun hemen
girişindeyse, müzenin oluşumu aşamasında, astronomik bir fiyatla koleksiyona
dahil edilen ünlü bir eser; Osman Hamdi Bey’in ‘Kaplumbağa Terbiyecisi’ adlı
tablosu yer alıyor.
|
Sultan ve hanedan üyelerine
ait portrelerin önemli bir kısmı anonim. Fakat sergide eserleri bulunan
sanatçılara baktığımızda, oryantalist resmin önde gelen birkaç ismi dikkat
çekiyor.
18. yüzyılda İstanbul’da
çalışmış yabancı ressamlardan Malta Şövalyesi Antoine de Favray, saray
mensuplarını o kadar iyi gözlemlemiş ki; yaptığı pek çok resimde model
olarak kullandığı Batılı tiplerin her birini, Osmanlı Sarayı’ndan biri kadar
gerçekçi bir ustalıkla tuvale aktarmış.
Oryantalist resmin
kurucularından kabul edilen ve yine bir diplomat olan Jean Baptiste Vanmour;
resimlerinde tekil portreler yerine, kabul törenleri, gündelik yaşam
sahneleri gibi daha kalabalık kompozisyonları tercih etmiş.
Tek yerli oryantalist
olarak değerlendirilen Osman Hamdi Bey ile son yıllarda daha çok tanınan
Sultan II. Abdülhamid’in ‘Saray ressamı’ Fausto Zonaro’nun portreleri ise,
yakın plan çalışılmış olmalarının ötesinde, renkleri ve büyüleyici
atmosferleriyle göz kamaştırıyor. |
"İstanbul 2010'da Sanat Merkezi"
Müzenin her türlü sanatsal
etkinliğe açık olacak son üç katında ise, Mehmet Güleryüz başkanlığındaki
Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği’nin (UPSD) işbirliğiyle düzenlenen ve genç
Türk sanatçılarının yapıtlarından oluşan ‘Genç Açılım’ sergisi yer alıyor. Şık
kafe ise Pera Müzesi’nin hemen girişinde bulunuyor. İnan Kıraç, “Burayı
sanatçıların ve sanatseverlerin akşamları da uğrayacağı, sohbet edebileceği bir
mekâna dönüştürme hayalim var” diyor. Kafenin orta yerinde eski bir piyano
duruyor. Üzerindeki küçük çerçevede ise Suna ve İnan Kıraç’ın siyah-beyaz bir
fotoğrafı...
Piyanonun ilk sahibi Maria
Callas’mış; yani Yiğit Okur’un ‘Piyano’ adlı romanına konu olan piyano. İçindeki
yüce ‘paylaşma’ duygusuyla, eşi Suna Kıraç ile birlikte yola çıkan ve Pera
Müzesi’ni tüm sanatseverlere armağan eden İnan Kıraç, kısa bir süre sonra da
İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’nü hizmete sokacak. Müzeye 100 metre
uzaklıktaki enstitüde Bizans, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerine ait belge ve
eserler bulunacak.
Yazımıza son noktayı İnan Kıraç
koyuyor: “Öyle bir toprak üzerinde yaşıyoruz ki, burada değişik kültürler var ve
biz onların torunlarıyız. İstanbul hakikaten dünyanın en güzel şehirleri
arasında. Üzerinde birçok medeniyet kurulduğu için pek çok kültürden esere
sahip. İstanbul, 2010 yılında bir kültür ve sanat merkezi olma çabası içine
girmiştir. İstanbul’da kültür hizmetlerini bir seviyeye çıkarabilirsek, bu güzel
şehrimiz muhakkak ki dünya için daha enteresan bir merkez olacak. Bu yöndeki
çabalara Suna ve İnan Kıraç Vakfı olarak bir katkımız olursa çok mutlu
olacağız."
Kaynakça:
SkyLife
Temmuz 2005